Thalen: Karanlığın Varisi Bölüm 1:Mühür Çatlıyor: İlk Işık

Yorumlar · 33 Görüntüler

Safkan bir vampirin mührü kırıldığında geçmiş uyanır. Thalen’in karanlık mirası başlıyor.

MegaCity-9. Neonla yıkanan bir gece. Bin katlı gökdelenlerin yüzeylerinden taşan holopaneller, gökyüzünü sonsuz bir reklam alanına çevirmişti. Yağmur, sanki gökten düşen veri paketleri gibi damlıyordu. Şehir titreşiyor, yaşıyor, ama ruhsuzdu.

Thalen, okuldaki son dersi her zamanki gibi holovizör hack’iyle geçmişti. Siber kulaklıkları takılı, montunun yakası kaldırılmıştı. Dünya ile arasındaki mesafeyi korumaya alışmıştı. Ama içinde yankılanan o tek cümleden kaçamıyordu:

“Buraya ait değilsin.”

Koruyucu ailesi Erin ve Mallon ile yaşıyordu. Sistem destekli bir çift. Sadece “yeterli” sayıldıkları için ona verilmişlerdi.
Ama hiçbir şey “yeterli” değildi.

Sabah konuşmaları her zamanki gibiydi:

“Thalen, kahvaltın masada. Protein tozunu az koydum bu kez.”
“Teşekkürler.”

Mallon, gözlüğünün üzerinden bakarak eklemişti:
“Bu şehirde bir çocuğun hayatta kalması mucize. Ama sen… mucize olmayı bırakalı çok oldu, değil mi?”

Cevap yoktu. Ama kelimeler derinlere çakıldı. Tıpkı geçmişin çatlaklarını zorlayan bir titreşim gibi.

Alt seviye metro hattı.

Thalen yalnızdı. Kulaklıklarında glitch-beat. Metro kabininde solgun neonlar yanıp sönüyor, yüzüne sanki bir hata kodu yansıyordu.

İstasyon durağına geldiğinde...

Patlama.

Bir anda her şey sustu. Elektrik kesildi. Paneller kapandı. Soluduğu hava değişti. Yanık metal... ve keskin bir kan kokusu.

Ayak sesleri. Yaklaştılar. İki figür. Pelerinli, biyonik gözlü.

Biri dudaklarını yaladı:

“Mühür kokusunu alıyorum. O bu. Safkan.”

Thalen’in göz bebekleri büyüdü. Kalbi çılgınca atıyordu. Sırtında bir yanma… bir çağrı vardı. İçinden gelen, ama kendine ait olmayan bir şey.
İçgüdüyle geri çekildi.

İkincisi pençelerini çıkardı.

“Zamanı geldi. Onu mühürlemeden önce…”

Ama o an…

Zaman çatladı.

Sanki tüm evren bir anlığına durdu.

Ve bir gölge, sessizce karanlığın içinden doğdu.

Bir kadın.

O kadar hızlı hareket etti ki, gözle takip edilemedi. İlk figürü havada yakaladı, boynunu tek hareketle kırdı. İkincisi paniğe kapıldı, kaçmaya çalıştı. Ama gözlerinde korkudan başka hiçbir şey kalmamıştı.

Kadın adım adım Thalen’e yaklaştı. Saçları siyahtı, gece gibi. Montu dalgalanıyordu, ama rüzgâr yoktu. Gözlerinde taşıdığı şey… tanımsızdı.
Bir hüzün. Bir uyarı. Ve geçmişe ait bir şey.

Thalen’in dizleri çözüldü. Elleriyle yere tutundu. Bilinci bulanıklaştı. Ama kadın eğildi, alçak bir sesle konuştu:

“Hadi gel,” dedi. “Seni bekliyorlar... Gölgelere Fısıldayan Adam.”

Thalen’in göz bebekleri parladı. İçinde bir kıvılcım yanmıştı.
Yeşil bir ışık gözlerinden dışarı sızdı.
Mühür... çatlıyordu.

Ama o sadece bilinçsizce başını sallayabildi. Sanki bu sözleri çok önceden duymuştu. Çok eski bir çağrı gibiydi bu. Ruhunun derinliklerinden yükselen, unuttuğu bir gerçek.

Kadın bir kolunu uzattı.

Thalen, istemsizce o eli tuttu.

Ayağa kalkarken dengesi bozuldu, ama kadın onu tuttu.

İkisi karanlığa doğru yürüdüler.

Sirensiz. Işıksız. Sessiz.

Gecenin içinde, yalnızca onların adımlarının sesi yankılanıyordu.

Bu sadece başlangıçtı.

Mühür ilk kez çatladı.

Ama kimse Thalen’in kim olduğunu bilmiyor.
Kimse, o kadının aslında kim olduğunu bilmiyor.
Henüz.

Ama biz biliyoruz.

Devam edecek...

Yorumlar